Demir Bükey'in ileri sürüş teknikleri ve trafik sorunları üzerine
düşünceleri..
Türkiye'de kimse sürüş tekniği konusunun bilincinde değil. Bu yüzden
kimse hatanın kendisinde olduğunu kabul etmiyor. 'Yol kaygandı',
'otomobil kontrolden çıktı' diyor. Polis raporlarında 'aşırı hız' diye
yazar. Nedir bu aşırı hız? Neye göre aşırı hız? Aşırı hız değişkenlere
göre kendi hız limitini aşmak demektir ama, onlar sadece trafik
tabelalarına bağlıyor. Halbuki alakası yok.
Bütün bunları analiz ettiğinizde ortaya iki kara delik çıkıyor. Bir; bu
aleti kullanmasını nasıl öğrenmişiz? Bir sürücü kursuna gidip bir
ehliyet almak mecburiyetinde olduğumuz için gitmişiz ama öğrenememişiz.
Kendi kendimize öğrenmeye çalışmışız ya babadan ya büyükten ya da usta
şoförden yardım almışız. Ama bize otomobil kullanmayı öğreten kişi ne
şekilde öğrenmiş? Aynı yöntemle. Dolayısıyla yanlışlar babadan oğula
geçiyor.
İkincisi, kullandığımız aleti tanımıyoruz. Hiçbir bilgisi olmayan ya da
yanlış bilgilerle donatılmış bir kişi, tanımadığı bir aleti okuma düzeyi
ne kadar iyi olursa olsun hakkıyla kullanamaz.
Yaşama şansı!
'Defansif sürücülük' kavramı şu şekilde özetlenebilir. Seni öldürecek
binlerce neden var. Bunlar iyileşene kadar sen kendini koru. Ülke
şartlarını gerçekçi olarak ortaya koy, hiç bağırıp çağırmadan bu ortamda
sağ kalmaya çalış. Bunu da yapabilmenin en pratik yöntemi doğru bilgiyi
sağduyu, saygı, hoşgörü ve gerektiğinde beceriyle uygulayabilmektir. En
büyük yaşam şansı budur.
Kazanın bir saniye öncesine hazır olabilmek!
Demir Bükey Eğitim Organizasyonu Eğitim Programı'nda otomobil
kullanmasını öğrencilerimize maalesef baştan öğretmek zorunda kalıyoruz.
Bir aracı hareket ettirmek önemli değildir. Onu kontrol altında tutup
gerektiğinde yavaşlatabilmek önemlidir. Örneğin 36 bin litrelik petrol
taşıyan bir tankeri kullanan ağır vasıta şoförüne, buzun üzerinde ABS
freninde ve en ufak bir direksiyon hareketinde yaşanan sapmaları,
kaymaları gösteriyoruz.
Bir döner kavşağı 27km/saat yerine 33 km/saatlik bir hızla dönmeye
çalıştığı zaman arkasının 'pat' diye yattığını görüyor. Oysa kabinde
bunu hissetmezsin bile. Ağır vasıta şoförü fren yapmaktan korkar,
gerekli yavaşlamayı da doğal olarak acil durumlarda doğru yapabilmesi
mümkün değildir. Dikkat edin sürücü frenden önce manevra yapmaya çalışır
ve bütün terslikler o zaman başlar.
Altın bir kural vardır, bir yere çarpacaksan veya yoldan çıkacaksan önce
yavaşlamayı sağla ki, hiç değilse çarpışma en düşük hızda gerçekleşsin.
Zarar azalsın. Bugün ABS freninin nasıl kullanılacağını sürücüler
bilmiyor. Acil durumda fren pedalının sonuna kadar basamaz. 10 kişinin
10'u da bunu bilmiyor. Bastığını zannediyor. Öyle bir basacaksın ki
frene sonuna kadar ancak o zaman en kısa sürede durabilirsin.
Biz insanları kazanın bir saniye öncesine hazırlamaya çalışıyoruz. Acil
duruma düşen biri üç tane kardinal hata yapmıştır. Tehlikeyi görmek için
bakmamış, bakmış ama görmemiş, görmüş fakat nasıl bir tehlike olduğunu
tanımlayamamış, ondan sonra da içine düşmüştür. Kaza önlenemez olana
denir. Önlenebilir olana kaza denmez. Yaptığımız bu ikisi arasındaki
farkı insanlara canlı olarak göstermek.
Profesörler de kaza yapar!
Türkiye'de 5 kilometrede bir kaza yapanla 500 kilometrede bir kaza yapan
aynı kabul ediliyor. Toplam kat edilen km başına düşen kaza oranını
gösteren bir istatistik Türkiye'de yok. Ağır vasıta şoförleri için
'trafik canavarı' deniliyor ama aslında alakası yok. Ağır vasıta
şoförleri Türkiye'deki en iyi şoförlerdir. Çünkü toplam kat ettiği km
bakıldığında kaza sayısının çok az olduğu görülür. En fazla kazayı binek
otomobil sürücüleri ve hatta yüksek eğitim düzeyindeki kişiler yapıyor.
Niye? Yanlış özgüvenden. 'Ben sağduyuluyum, 30 yıldır kaza yapmadım'
diyen birinden korkarım. Matematik profesörü olmak aracı çok iyi
kullanabileceğiniz anlamına gelmez. Almanya'da, Amerika'da hangi okuldan
mezun olduğunuzu sormazlar, eğer ehliyet imtihanı geçemezseniz, bu
konudaki bilgi ve becerinizi ortaya koyamazsanız kimse size ehliyet
vermez."
Kuralları koyanlar da uygulayanlar da suçlu!
Her gün otomobiller ve sürüş teknikleri hakkında hiçbir bilgisi olmayan
500 kişiyi trafiğe salıyoruz. Sonra da çok özel, kendimize has, çok
pahalı yöntemlerle onları yakalamaya çalışıyoruz. Ülkemizin şu anki
durumunu kısaca böyle tarif edebiliriz. Kuralları koyanlar da
uygulayanlar da konudan habersiz. Bu da çok doğal. Onlar da Mars'tan
gelmediler ki. Aramızdan çıkan arkadaşlarımız. Türkiye'de doğruları
öğretmek neden imkansız? Çünkü kişi çok küçük yaşlarından beri
anasından, babasından, etrafındaki herkesten yanlışları öğrenmiş.
Trafiğe bakıyor, doğru yapan yok. Nasıl öğrenecek bu çocuk? Doğruları
ortaya koyamadığınız bir ülkede doğruları öğretmek çok zor.
Trafikte yapılan yanlışların en büyük takipçisi medya. Mustafa Sandal'ın
'Araba' klibine baktığımızda o sarı otomobille yapılmaması gereken ne
kadar yanlışlık varsa yapılıyor. Parçayı seviyorum o ayrı. Bir reklamda
BMC kamyon görünüyor, adam geliyor, sürücü koltuğuna kuruluyor, dikiz
aynasında görüşü kısıtlayan koskocaman bir maşallah asılı. Bütün
bunların eksik olduğunu ya da yanlış olduğunu söyleyecek kimse yok. Biz
işte bu noktadayız.
Kara noktaların ıslahı
Karayolları kara noktaların ıslahı için 91 milyon dolarlık bir bütçe
ayırmış. Bu konuda çalışmalar yapmak üzere İsveç'ten arkadaşlar geldi.
Bende onlara şunu sordum: 'İsveçliler Türkiye'yi ne kadar tanıyor? Neyi
tetkik ediyorlar? Türk sürücüsünün alışkanlıklarını biliyorlar mı?'
Hayır. O zaman niye bize sormuyorsunuz? Biz Türk olmasak Demir Jones
olsak bu iş olurdu."
Bugün kara noktaların ıslahına ayrılan 91 milyon dolarlık bütçenin %10'u
trafik eğitimine harcanırsa neler yapılabileceğinin bir dökümünü
yapmıştık. 9.1 milyon dolara bin 200 sürücü kursu eğitmenin eğitimi, 5
bin trafik polisinin eğitimi, 500 uzman trafik polisi eğitmeninin
eğitimi, 20 bin okul aracı servis sürücüsünün eğitimi yapılabilir. Bu ne
demek biliyor musunuz? Çocukların eğitimine başlamak demek. Uygulamalı
bir laboratuar gibi.
Bunlara ek olarak yapabileceklerimiz şunlar: Bin şehirlerarası otobüs
sürücüsünün eğitimi, bin 500 devlet erkanı makam sürücüsünün eğitimi,
turist taşıyan bin araç sürücüsünün eğitimi. Üç adet makro eğitim alanı,
tüm alt yapı ve ekipmanlarıyla ki bu aşağı yukarı birer milyon dolarlık
bir iştir. Yılda 50 bin ilkokul öğrencisine interaktif eğitim
verebilecek iki adet mobil eğitim karavanı...
Balık baştan kokar!
Türkiye'de trafiğin durumunu irdelemek için size üç örnek vermek
istiyorum. Birincisi, dünyanın hangi ülkesinde bu kadar çok devlet
büyüğünün trafik kazalarına karıştığını duydunuz? Bilmeyenler için bir
örnek; İngiltere'de Advance Driving Institute'ü 1950'li yıllarda kuran
kişi bizzat Margeret Tacher'ın kendisidir. Türkiye ben şahsen hiçbir
devlet büyüğünü emniyet kemeri takarken ya da çözerken görmedim.
Sokağa çıkma yasağının olduğu bir sayım günü bomboş yollarda 33 tane
kaza yaptık. Guniess rekorlar kitabı bir gün bunu yazacak. Sen insanları
evinde oturttuğun bir günde gel de 33 kaza yap. İmkanı var mı? Şimdi
buna ne diyorlar? Kara nokta. Hemen orayı kara nokta yapalım. İyileşme
sağlayalım, hemen ilk yardım istasyonu kuralım. Ceset torbası noktasına
kadar geldik. Biz bu kadar çok uluslu şirkete bu eğitimi verirken
devletin bizden bu eğitimi almamakta direnmesinin ardında yatan düşünce
şu: 'Ben eğer bir başka Türk'ten böyle bir eğitim alırsam, benim bilgi
düzeyim ve konumum sarsılır.' Onun için hep yabancılara gideriz. Çünkü
yabancıya gitmek, kabul edilebilir bir olaydır.
Sabah gazetesinin haftalık otomobil dergisinden alıntıdır.